

-Aslında, hepimiz; zamana ve mekâna sığmayan bir yolun yolcularıyız. Uçsuz, bucaksız bir denizde; inci, mercan avcılarıyız.
-Yalnızken; bir anne ile bir babadan dünyaya gelen bireyleriz. Birlikte ise; geçmişe kök salan, geleceğe dal uzatan ağaçlar gibi büyük ve güçlü bir aileyiz.
-Kadın ile erkek, hayat ufkunda uçan insanlık kuşunun iki kanadı gibidir. Dünyevi ve uhrevi gayelerimiz; yüksek ve yüce tepelerin başındaki yaylalarda, platolarda çiçek açıp meyve verir.
O yüksek ve yüce tepelerin başına, sağ salim ulaşabilmemiz için; iki kanadın birlikte ve uyum içinde çalışması gerekir. Çünkü; hayatın nimetleri de külfetleri de müşterektir.
-İlim, irfan sahipleri; “Bir insan yetiştirmek için; bir ev, bir köy, bir şehir, bir ülke, bir dünya kurmak gerekir” diyorlar. Toplum ağacının tohumunun da, toprağının da aile olduğunu söylüyorlar.
-Çoban vardır; elinde sopayla, döverek-söverek koyun güder. Çoban da vardır; bir ağacın-taşın dibine oturup kaval çalarak yahut türkü söyleyerek sürüsünü sevk ve idare eder.
Annenin, babanın, öğretmenin, idarecinin, aydının, yöneticinin iyisi; koyunu kavalla güden çoban gibidir. Elindeki sopaya değil; ağzındaki kavala ve dilindeki türküye güvenir.
-Taş taşa yaslanmasa, duvar olmazda; duvar duvara vermese, kale kurulmazdı. El eli yıkamasaydı dünyada ey dost; gökler ağarmazdı, gönüller durulmazdı.
-Evimiz devletimiz, sevgimiz servetimiz. Öyle yuvalar kuralım, öyle aileler olalım ki; büyüsün dünya ve ahiret cennetimiz.